Alçı harcı nasıl hazırlanır ?

Alpermis

Global Mod
Global Mod
Herkese selam dostlar,

Bugün size bir alçı harcı tarifi anlatmayacağım—ya da belki tam olarak onu anlatacağım, ama biraz kalpten, biraz hayattan. Çünkü bazen bir duvarın sıvası, bir insanın içini onarma hikâyesine dönüşür. Bu da o günlerden birinin hikâyesi…

Eski bir evin, yeni bir başlangıcın hikâyesi

Sabahın erken saatleriydi. Ahmet, annesinden kalan eski evi onarmak için sabahın köründe atölyeye girdi. Duvarlar çatlamış, tavanın köşeleri dökülmüştü. Elinde mala, aklında geçmişin yükleri… “Şu alçı harcını bir tutturabilirsem, her şeyi onarırım,” diye mırıldandı.

O sırada içeriye Elif girdi. Mahallede herkesin “Elif abla” dediği, elinden her iş gelen, yüzünde hep yumuşak bir tebessüm olan kadındı. Elif, Ahmet’in çocukluk arkadaşıydı ama yıllar onları farklı yönlere savurmuştu.

—“Sen hâlâ tek başına uğraşıyorsun ha?” dedi Elif, kollarını sıvayarak.

—“Evet,” dedi Ahmet, yüzüne alayla karışık bir gülümseme yerleşti. “Stratejik plan yaptım, duvarı üç bölüme ayırdım, önce temeli alçıyla sağlamlaştıracağım, sonra üst katmanı geçeceğim.”

Elif başını iki yana salladı, “Sen hep plan yaparsın ama bazen duvarın da bir ruhu vardır Ahmet,” dedi. “Alçı karışımını bile elin değil, kalbinle tutman gerekir.”

Alçı harcı sadece suyla değil, sabırla karılır

Ahmet, elindeki kovaya baktı. Su, toz, mala… Hepsi tamam gibiydi.

Elif yanına geldi, eğildi, eline biraz alçı aldı.

—“Bak,” dedi, “Alçının suyla buluşması, insanın hatalarıyla yüzleşmesine benzer. Fazla karıştırırsan sertleşir, az karıştırırsan tutmaz.”

Ahmet omuz silkti. “Ben oranı biliyorum. 10 litre suya 15 kilo alçı. Karıştır, beklet, uygula. Basit.”

Elif gülümsedi: “Hayat da öyle diyorsun yani? Formül, ölçü, oran... Peki kalbinin payı nerede bu hesapta?”

Bir an sessizlik oldu. Ahmet’in zihninde eski günler canlandı. Babasının “Erkek dediğin çözüm üretir!” sözleri, annesinin “Yavrum, bazen sadece hissetmen yeter” deyişi… İki ses, bir duvarda yankılanır gibiydi.

Erkek aklı, kadın kalbi: Alçı karışımının iki yüzü

Ahmet’in planı mükemmeldi; üç kova karışım, duvarın önce çatlaklarını doldurmak, sonra yüzeyi düzlemek.

Elif’in yaklaşımı ise bambaşkaydı. O, duvarın rengine, ışığın gelişine, odanın havasına dikkat ediyordu.

—“Ahmet,” dedi, “Duvar sadece düz olsun diye mi alçı yapıyorsun? Yoksa yaşanacak bir yer yaratmak için mi?”

Ahmet duraksadı. “Fark etmez mi?”

—“Fazlasıyla fark eder,” dedi Elif. “Çünkü duvarın dili vardır. Eğer onu sert elinle değil, anlayışla karıştırırsan, o da sana uzun ömür verir.”

Ahmet ilk defa karıştırma çubuğunu bırakıp eliyle karışımı yoğurdu. Parmaklarının arasından kayan alçı, sanki geçmişin kırıklarını yumuşatıyordu. O an anladı: mesele sadece malzeme tutturmak değildi, mesele tutunmaktı.

Karışımın sırrı: Uyum

Elif anlatmaya devam etti: “Bak, önce suyu kovaya koyarsın. Suyu fazla kaçırırsan alçı akar, az koyarsan sertleşir. Sonra alçıyı azar azar eklersin, topak olmadan karıştırırsın. Ve en önemlisi, beklemesini bilirsin. Alçı hemen sürülmez, olgunlaşması gerekir.”

Ahmet başını salladı. “Demek ki sabır, bu işin en gizli oranıymış.”

Elif gülümsedi: “Aynen öyle. Sen stratejik düşünüyorsun, ben duygusal. Ama ikisi birleşince duvar da, hayat da onarılıyor.”

O gün Ahmet’in elleriyle Elif’in elleri aynı kovada buluştu. Bir tarafın gücü, diğer tarafın zarafetiyle karıştı. Kovadan yayılan sıcaklık, sanki sadece duvarı değil, aralarındaki kırıkları da dolduruyordu.

Alçı kururken, kalpler de şekil aldı

Saatler geçti. Duvar pürüzsüzleşti, alçı kurudukça oda aydınlandı.

Ahmet içten bir nefes aldı. “Biliyor musun,” dedi, “ben hep duvarı düzeltmeye çalışırken aslında içimi tamir etmeye çalışıyormuşum.”

Elif başını eğdi, “Bazen bir şeyi tamir etmeye başlarsın, sonunda kendini bulursun.”

İkisi de duvarın karşısına oturdu. Güneş, alçıya vuruyor, taze beyaz duvar parlıyordu.

Ahmet’in gözleri doldu. “Belki de alçı harcı, insanın hatalarıyla barışma biçimidir,” dedi.

Elif sessizce onayladı. “Ve en güzel tarafı da,” dedi, “tamir edilen her duvarda biraz umut, biraz biz kalır.”

Foruma çağrı: Siz nasıl karıştırıyorsunuz hayatınızı?

Sevgili forumdaşlar,

Bu hikâyeyi sadece bir “nasıl yapılır” yazısı olarak okumayın. Çünkü bazen bir alçı karışımı, bir yaşam felsefesi olur. Erkek aklının planı, kadın kalbinin sezgisiyle birleştiğinde; duvar değil, yürek onarılır.

Şimdi size soruyorum:

— Hayatınızdaki “çatlakları” nasıl dolduruyorsunuz?

— Fazla suyu (yani gereksiz duyguları) mı kaçırıyorsunuz, yoksa alçıyı (yani sağlamlığı) mı eksik bırakıyorsunuz?

— Sabırsızlandığınız için hangi duvarlarınız erken çatladı?

Alçı harcı gibi karıştırın hayatı: ölçüyle, ama kalbinizi de içine katmayı unutmayın. Çünkü doğru karışım, ne tamamen akıl işidir, ne de sadece duygu.

Son söz

Ahmet ve Elif’in duvarı hâlâ duruyor. Üzerinde minik bir çatlak var, ama o çatlak onları rahatsız etmiyor. Çünkü her tamir, biraz eksik kalmalı ki insana tevazu katsın. Alçı kurur, zaman geçer, ama iyi niyetin sıcaklığı duvarın altına siner.

Belki de hepimizin hayatında biraz alçı vardır: kırıkları gizleyen, hataları örtmeyen ama onaran.

Şimdi siz anlatın, dostlar…

Hangi duvarınızı bugün tamir etmek isterdiniz?
 
Üst