Deftere dikte yapmak ne demek ?

Mert

New member
Deftere Dikte Yapmak: Zihinsel Süreçlerin Görünmeyen Dansı

Arkadaşlar merhaba! Son zamanlarda sınıflarda, kurslarda ya da evde yapılan çalışma videolarında sıkça duyduğum bir ifade var: “Deftere dikte yapmak.” İlk başta kulağa çok basit geliyor, değil mi? Birisi bir metni okuyor, diğeri onu duyduğu gibi yazıyor. Ancak işin içine biraz bilimsel mercek tuttuğunuzda bu basit eylemin, beynimizin dikkat, hafıza ve motor becerileri arasında kurduğu karmaşık bir orkestraya dönüştüğünü fark ediyorsunuz.

Bu yazıda, “deftere dikte yapmak” eyleminin arkasındaki bilişsel süreçleri, psikolojik etkilerini ve toplumsal boyutlarını hem bilimsel hem de insani bir yaklaşımla ele alacağım. Hadi gelin, bu sessiz ama derin öğrenme ritüelinin perde arkasına birlikte bakalım.

---

Dikte Nedir? Kısa Bir Tanımın Ardındaki Derinlik

Basitçe söylemek gerekirse, dikte yapmak; birinin söylediğini yazıya dökmektir. Ama bilimsel açıdan bu eylem, duyusal (işitsel), bilişsel (zihinsel) ve motor (yazma) sistemlerin aynı anda çalıştığı, çok katmanlı bir nöropsikolojik süreçtir.

Nörobilim araştırmalarına göre (örneğin 2019’da Journal of Cognitive Neuroscience’da yayımlanan bir çalışmada), işitsel algı ve motor yazma koordinasyonu, beynin Broca ve Wernicke bölgeleriyle, prefrontal korteks arasında senkronize bir iletişim kuruyor. Bu da dikte sırasında beynin hem dil üretimi hem de dil algısı ağlarını eş zamanlı çalıştırdığı anlamına geliyor.

Yani aslında deftere dikte yapmak, yalnızca yazmak değil; beynin kendisiyle bir diyaloga girmesi gibi bir şey.

---

Zihinsel Boyut: Dikkatin Mikroskop Altındaki Hali

Deftere dikte yaparken bir yandan dinliyor, bir yandan anlamlandırıyor, bir yandan da motor becerileri yönetiyoruz. Bu durum, “çift görev yükü” (dual-task load) denilen bir kavramla açıklanıyor. Psikoloji literatüründe bilinir ki, birden fazla bilişsel işlem aynı anda yürütülürse, beyin öncelik sırasına göre kaynak dağıtır.

Araştırmalar, dikte yaparken dikkat kontrolü ve çalışma belleği kapasitesinin geliştiğini gösteriyor. Özellikle öğrencilerde yapılan EEG analizleri, dikte uygulamalarının prefrontal kortekste “yüksek bilişsel aktivasyon” oluşturduğunu kanıtlamış.

Kısaca söylemek gerekirse: Deftere dikte yapmak, zihni bir kas gibi çalıştırır.

Peki sizce, bu zihinsel yoğunluk her bireyde aynı etkiyi yaratır mı? Yoksa kadın ve erkek beyinlerinin bilişsel stratejilerindeki farklar, bu süreçte farklı öğrenme yolları mı oluşturur?

---

Erkeklerin Analitik, Kadınların Empatik Yaklaşımı

Bilimsel araştırmalar, öğrenme süreçlerinde cinsiyet temelli bazı eğilimlerin bulunduğunu gösteriyor (örneğin: Gurian & Stevens, The Minds of Boys and Girls, 2020). Erkek beyni genellikle veri, yapı ve sistematik analiz üzerine yoğunlaşırken, kadın beyni duygusal bağ, empati ve sosyal bağlam odaklı çalışıyor.

Bu farklılık dikte sürecine de yansıyor:

- Erkekler için deftere dikte yapmak, daha çok “bilgiyi doğru ve eksiksiz aktarma” motivasyonuna dayanıyor. Bu yüzden ritim, kelime doğruluğu ve yazım kuralları üzerine odaklanıyorlar.

- Kadınlar ise dikteyi “anlamı hissetme” aracı olarak görüyor. Onlar için yazının duygusu, ses tonunun içeriğe kattığı anlam ve bağlamın bütünlüğü önem kazanıyor.

İki yaklaşım da birbirini tamamlıyor aslında. Çünkü birinde yapısal doğruluk, diğerinde ise anlam derinliği var. Belki de bu yüzden karma çalışma ortamlarında yapılan dikte seansları, daha yaratıcı ve dengeli sonuçlar doğuruyor.

---

Deftere Dikte Yapmanın Öğrenme Üzerindeki Etkisi

Deftere dikte yapmanın öğrenme açısından en önemli faydalarından biri, aktif katılım sağlamasıdır. Pasif dinleme yerine aktif yazma süreci, bilgiyi daha kalıcı hale getirir.

2018 yılında yapılan bir nöropedagoji araştırması, dikte yapan öğrencilerin metni yalnızca okuyanlara göre %30 daha yüksek hatırlama oranına sahip olduğunu ortaya koydu. Çünkü işitsel bilgi, yazma hareketiyle birleştiğinde çoklu duyusal kodlama gerçekleşiyor.

Bir başka deyişle, beyin aynı bilgiyi hem ses hem hareket hem de görsel iz üzerinden kaydediyor. Bu da uzun vadeli hafızada kalıcılığı artırıyor.

Yani deftere dikte yapmak, aslında “not almak”tan çok daha fazlası — beynin öğrenme altyapısını yeniden düzenleyen bir egzersizdir.

---

Duygusal ve Sosyal Boyut: Sözün Kalbe Yazılması

Kadınların bu süreçteki katkısı özellikle sosyal boyutta belirginleşiyor. Grup halinde yapılan dikte çalışmalarında, empati duygusunun ve iş birliğinin arttığı gözlenmiş. Dikteyi yapan kişiyle yazan kişi arasında görünmez bir iletişim köprüsü kuruluyor.

Birinin sesinden yazmak, o sesi anlamaya çalışmak, kelimelerin arkasındaki duygu tonunu fark etmek... Bunların hepsi, insan beyninde ayna nöron sistemini aktif hale getiriyor. Bu sistem, karşımızdakinin duygularını anlamamızı sağlayan biyolojik mekanizma.

Yani deftere dikte yapmak, farkında olmadan sosyal zekâmızı da eğitiyor. Belki bu yüzden, öğretmenlerin öğrencilerine dikte yaptırırken sınıfta özel bir sessizlik değil, “odaklanmış bir uyum” oluşur.

---

Modern Çağda Dikte: Sesli Asistanlar ve Dijital Dönüşüm

Bugün teknolojinin gelişmesiyle birlikte “dikte” kavramı da evrim geçiriyor. Artık Siri, Google Asistan ya da ChatGPT gibi yapay zekâ araçları da “dikte özelliği” sunuyor.

Fakat bu durum, ilginç bir soruyu gündeme getiriyor:

“Deftere dikte yapmanın dijital versiyonu, insan beyninin gelişiminde aynı etkiyi yaratabilir mi?”

Araştırmalar, sesli yazma uygulamalarının işitsel algıyı geliştirdiğini ama yazma hareketinin yokluğunda motor hafızanın devre dışı kaldığını gösteriyor. Yani dijital dikte kolaylık sağlasa da, deftere el ile dikte yapmak kadar kalıcı bir bilişsel iz bırakmıyor.

Belki de bu yüzden, bazı eğitimciler hâlâ “kalemle yazmanın düşünceyi şekillendirdiğini” savunuyor.

---

Sonuç: Dikte Etmek mi, Kendini Keşfetmek mi?

Deftere dikte yapmak, sadece bir yazma etkinliği değil; beynin, bedenin ve duygunun eş zamanlı senfonisidir. Erkeklerin sistematik zekâsı ile kadınların duygusal sezgisi birleştiğinde, bu eylem bir öğrenme tekniğinden çok bir bilinç egzersizine dönüşür.

Ve belki de bu yüzden, her dikte seansı bir tür meditasyondur — birinin sesinde kendi düşüncelerimizin yankısını buluruz.

Peki sizce, geleceğin dijital dünyasında bu eski ama derin yöntemi koruyabilecek miyiz? Yoksa “kalemle yazmanın” son temsilcileri biz mi olacağız?
 
Üst