İşine taş koymak deyiminin anlamı nedir ?

Ilay

New member
“İşine taş koymak” deyimi: Pasif saldırganlığın kültürel kılıfı mı?

Selam forumdaşlar; madem burada açık konuşuyoruz, ben de bıçak kemiğe dayanmış gibi yazacağım. “İşine taş koymak” sözünü her duyduğumda içim cız ediyor. Çünkü bu masum görünen deyimin arkasında, başarının engellenmesini “normal” ya da “zekice manevra” gibi sunan bir kültürel rahatlık var. Bence bu deyim, iş yerinde ya da günlük hayatta karşılaştığımız pasif saldırganlığı mazur göstermenin polisiyesi gibi çalışıyor. Hadi itiraz edin: Gerçekten de bu ifadeyi kullandığımızda, özünde birinin emeğine gizlice çelme atmayı güzelleştirmiş olmuyor muyuz?

Deyimin çıplak anlamı ve alt metni

“İşine taş koymak” basitçe birinin işini zorlaştırmak, ilerleyişini engellemek demek. Fakat alt metin daha karanlık: Açıkça karşı çıkmadan, açık hesap vermeden, görünmez engellerle rakibi yavaşlatmak. Bu yüzden sözün “akıllıca taktik” ya da “ince ayar” sayılması, aslında hesabını vermekten kaçınan bir etik zafiyeti normalleştiriyor. Neden “karşı argüman” yerine “taş”? Neden “açık itiraz” yerine “gizli sürçme”? Çünkü yüzleşmek, şeffaflık ve ölçülebilir kriterler istiyor; taş koymak ise anonimliği.

Zayıf yönler: Deyim, bağlamı ve kişileri nasıl aklıyor?

1. Failin görünmezliği: “Taş” kimin taşı? Kim koydu? Deyim, faile sis atıyor. “İşler yürümüyor” deyip durumla yetiniyoruz, failin niyetini tartışmayı ıskalıyoruz.

2. Sonuç odaklı aldatmaca: İşin aksaması “beceriksizlik” gibi görünürken, perde arkasındaki sabotaj görünmez kalıyor. Mağdurun itibarı zedeleniyor, fail ise “oyun kurucu” diye anılabiliyor.

3. Kolektif sorumluluk erozyonu: Taş koyma kültürü yaygınlaştıkça, ekipler “kimse kimseye güvenmez” moduna geçiyor. Güven azalınca bilgi paylaşımı düşüyor, verimlilik zarar görüyor; sonra da suç “şahısların zayıflığına” atılıyor.

4. Etik dilin çürümesi: “Siyaset yapmak, taktik yapmak, taş koymak…” Aynı torbaya atılarak etik ile taktik birbirine karıştırılıyor. Taktik, şeffaf hedefe bağlanmadığında etik dışına sızar.

Çatışmanın yönetimi: Strateji mi empati mi?

Tartışmayı bileyen bir yerden açalım: İş dünyasında çoğu kişi çatışmayı stratejik/problem çözme merceğinden okurken, başkaları empatik/insan odaklı çerçeveyi öne çıkarır. Sıklıkla bu iki yaklaşım, toplumsal cinsiyetle ilişkilendirilir: “Erkekler stratejik, kadınlar empatik.” Ben bu özcü cümleyi kabul etmiyorum; ama tartışmayı verimli kılmak için şunu sorayım: Farklı merceklerin güçlü ve zayıf yanlarını birlikte konuşmazsak, taş koyma davranışını nasıl teşhis edeceğiz?

Stratejik/problem çözme merceği: Güçlü yanlar ve kör noktalar

Bu mercek, süreçleri ölçer, karar ağaçları kurar, riskleri yönetir. Güçlü yanı, belirsizliği azaltması ve manipülasyonu sayıların içine çekmesidir. Kim, ne zaman, hangi kaynağı bloke etti; KPI’lar ne söylüyor; süreçte nerede tıkanma var? Bu yaklaşım taş koymayı görünür kılabilir—eğer metrikler doğru seçilirse. Kör nokta? İlişkisel iklimi ve niyetin duygusal/etik boyutunu küçümseyebilir. Sadece rakamlara bakarsanız, “taş”ın sebebi kıskançlık mı, tükenmişlik mi, güven erozyonu mu, ayırt edemezsiniz.

Empatik/insan odaklı mercek: Güçlü yanlar ve kırılganlıklar

Bu mercek, güveni, motivasyonu, psikolojik güvenliği merkeze alır. Güçlü yanı, müşterek zemin buldurması ve görünmeyen gerilimleri konuşulur kılmasıdır. Birinin işi sabote etmesinin ardında dışlanmışlık mı var, adaletsiz ödüllendirme mi, maruz kalınan mobbing mi? Kör nokta? Aşırı empatik pozisyon, net sorumluluk çağrısından kaçabilir. “Herkesin bir nedeni var” deyip failin hesap vermesini erteleyebilirsiniz. İşte o erteleme, “taş koyma”yı ödüllendirir.

Nasıl dengelenir? İki merceği aynı odakta toplamak

- Stratejik izleme (süreç haritaları, şeffaf görev paylaşımı) ile empatik muhataplık (1-1 görüşmeler, arabuluculuk) birlikte kurgulanmalı.

- “Taş”ın izi metrikte görünüyorsa, görüşmede niyeti ve duyguyu masaya yatırın; niyeti konuşmadan davranışı düzeltmek, kısa vadeli makyajdır.

- “Üslup”u empatiyle onarırken, “yapı”yı stratejiyle düzeltin: Ödül sistemleri, performans kriterleri, geri bildirim ritüelleri.

Deyimin tartışmalı kullanımları: Romantize etmekten suç ortaklığına

“İşine taş koymak” bazen kurnazlık diye övülür: “Akıllı çocuk, rakibini yordu.” Bu romantizasyon, etik çerçeveyi kırar. Bir başka sorun, deyimin mağduru şüpheli konuma koyması: “Acaba o kadar da iyi değil miydi, yoksa bahane mi uyduruyor?” Böylece şiddet, şüpheyle yeniden paketlenir. Sonuçta ekip kültüründe “açık rekabet” değil, örtülü yıpratma standardı oluşur. Uzun vadede en yetkin olan değil, en ince taş atabilen kazanır—ta ki kurum çökene kadar.

Sistemik boyut: Taşlar neden hep aynı ceplerde bulunuyor?

- Şeffaf olmayan terfi ve ödül sistemleri taş koymayı teşvik eder; belirsizlik, entrikayı besler.

- Bilgi tekelleşmesi taş için cephaneliktir; dokümantasyon yoksa, bir e-postayı geciktirmek bile taş olur.

- Cezasızlık kültürü taş koyanın elini güçlendirir; “sonuç aldığı sürece yöntemine karışmayalım” cümlesi, kurumsal etik için zehirdir.

Provokatif sorular: Masaya sert koyuyorum

- Taş koyan “zeki” midir, yoksa sadece hesap vermekten kaçan biri mi?

- Empatiyi önceleyip sorumluluğu ertelediğimizde, mağduru ikinci kez cezalandırmış olmuyor muyuz?

- Strateji adına duyguyu susturduğumuzda, kurumu soğuk bir savaş alanına çevirmiyor muyuz?

- Bir ekibin en parıldayan başarısı, aslında perde arkasında birkaç kişinin sistemli taş temizlemesiyle mümkün oluyorsa, bu başarı kime aittir?

- “Her başarı, birinin önünü kesmeden olmaz” diyenlere: Bu, ahlaki yoksulluk değil mi? Alternatifsiz mi?

Cinsiyet tartışması: “Erkek stratejik, kadın empatik” şemasıyla yüzleşmek

Bu kalıp, toplumsal roller ve eğitim pratikleriyle sık sık yeniden üretiliyor; ancak bunu doğalmış gibi kabul etmek, taş koyma kültürüne cinsiyetli bir kaçış hattı sunuyor. “Ben stratejiyim, duygularla işim olmaz” ya da “Ben empati kurarım, hesap sormayı sevmem” diyerek hem davranışımızı aklıyoruz hem de taşın kaynağını gizliyoruz. Sağlıklı denge şudur:

- Stratejik yaklaşım, kanıt ister; empatik yaklaşım, bağlam ister. İkisi birlikte olduğunda taş koymanın hem izi hem motivasyonu yakalanır.

- Zihin yapıları cinsiyetle doğuştan sabitlenmiş değildir; öğrenilir ve dönüştürülebilir. Erkeklerin empatik, kadınların stratejik davrandığı sayısız örnek var—görmek için önyargının perdesini kaldırmak yeter.

- Kurumlar, eğitim ve geri bildirimle iki merceği herkes için kullanılabilir beceri yapmalıdır.

Ne yapılmalı? Üç ayarlı bir öneri

1. Şeffaf süreç mimarisi: Görev dağılımı, beklenen çıktılar ve karar alma yolları açık yazılsın. “Taş”ın manevra alanı, belirsizlikte büyür.

2. Empatik hesap verilebilirlik: Davranışın niyeti konuşulsun ama sonuç ölçülebilir şekilde ele alınsın. “Anlıyorum ama kabul etmiyorum” cümlesi kurumsal etik için kıymetlidir.

3. Cezasızlığa sıfır tolerans: Küçük taşlar büyür. İlk işarette müdahale, tekrarında yaptırım.

Son çağrı: Deyimi kullanırken yeniden çerçeveleyelim

“İşine taş koymak” deyimini ağzımıza her aldığımızda, bir an durup soralım: Burada bir etik ihlal mi, bir sistem hatası mı, yoksa ikisi birden mi var? Stratejinin soğukkanlılığıyla izi sürüp, empatinin açıklığıyla konuşmayı kurarsak, bu deyimi normalleştirmek yerine aydınlatan bir işaret fişeğine çevirebiliriz. Sahi, sizin çalışma ortamınızda “taş” en çok nereden atılıyor: Belirsiz terfilerden mi, bilgi tekellerinden mi, yoksa cezalandırılmayan küçük hilelerden mi? Gelin, örneklerle paylaşın; savunacak olan savunsun, itiraz edecek olan kanıtla gelsin. Çünkü bence asıl cesaret, taş atmadan da kazanabileceğimizi göstermekten geçiyor.
 
Üst