Laiklik Ne Demek Kökeni ?

Bengu

New member
Laiklik Nedir ve Kökeni Nereden Gelmektedir?

Laiklik, modern toplumların temel yapı taşlarından biri olarak, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulmasını savunan bir ilkedir. Bu kavram, dinin devlet yönetimine müdahale etmemesi gerektiği, aynı şekilde devletin de dini baskılamaması gerektiği görüşünü ifade eder. Laikliğin kökeni, hem tarihsel gelişimlerin hem de felsefi düşüncelerin bir birleşimidir. Bu yazıda, laiklik nedir, kökeni ve gelişimi nasıl şekillenmiştir, laiklikle ilgili sorulara ne gibi yanıtlar verilebilir, bunları detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.

Laikliğin Tanımı ve Anlamı

Laiklik, esasen devletin dinsel inançlardan bağımsız olarak, toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede durmasını savunan bir ilke olarak tanımlanabilir. Bu, devletin herhangi bir dini favorileştirmemesi ve aynı zamanda tüm bireylerin dini inançlarını özgürce yaşayabilmelerine olanak tanıması gerektiğini vurgular. Laiklik, dinin toplumsal, kültürel ve bireysel yaşamın yönlendirici gücü olarak değil, kişisel bir tercih olarak kalması gerektiğini savunur.

Laiklik ilkesi, genellikle modern demokratik devletlerde anayasal bir temel olarak kabul edilir. Bir ülkede laiklik ilkesinin benimsenmiş olması, devletin herhangi bir dini kurumu tanımadığı, dinin devlet işlerine müdahale etmesine izin vermediği ve vatandaşların din özgürlüğüne sahip olduğu anlamına gelir.

Laikliğin Kökeni

Laikliğin kökeni, tarihi olarak Antik Yunan'a kadar uzanır. Ancak, modern anlamdaki laiklik düşüncesi, daha çok Avrupa'da Orta Çağ ve Rönesans dönemiyle şekillenmiştir. Orta Çağ'da, Katolik Kilisesi, Avrupa'da hem dini hem de siyasi otoriteye sahipti. Bu dönemde, halkın dini inançları ve günlük yaşamları, kilisenin belirlediği kurallar tarafından şekillendiriliyordu. Bu tekke yönetiminde, laikliğin temellerinin atılmasında önemli bir rol oynayan bazı felsefi ve dini hareketler, daha sonra devlet ve dinin ayrılmasına olanak tanıyacaktır.

Rönesans dönemi ve Aydınlanma Çağı’nda ise bireysel özgürlükler, akılcılık ve bilimsel düşünce ön plana çıkmaya başladı. Aydınlanma düşünürleri, dinin toplum hayatına müdahale etmemesi gerektiğini savunmuş ve bu fikirler zamanla modern laik düşünceyi şekillendirmiştir. Bu dönemde özellikle, John Locke, Voltaire, Jean-Jacques Rousseau gibi filozoflar, din ile devletin birbirinden ayrılması gerektiğini vurgulamışlardır.

Fransız Devrimi (1789), laik düşüncenin güçlü bir şekilde Avrupa'da kabul görmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Devrim, Kilise'nin gücünü kırmış ve devletin din işlerinden bağımsız hale gelmesini sağlamıştır. Fransız Devrimi’nin etkisiyle, laiklik ilkesi daha geniş bir anlam kazanmış ve devletlerin dini inançlardan bağımsız bir şekilde var olabilmesi gerektiği düşüncesi yayılmaya başlamıştır.

Laiklik İlkesi ve Demokrasi

Laiklik, demokrasi ile doğrudan bağlantılı bir kavramdır. Demokratik bir sistemde, her birey kendi dini inançlarını özgürce ifade edebilmelidir. Laiklik, bireylerin eşit haklara sahip olmalarını, devletin herhangi bir dini inancı dayatmadığı bir ortamda yaşamalarını sağlar. Aynı zamanda, farklı dinlerin ve inançların bir arada yaşayabileceği bir toplum yapısının temelini oluşturur.

Laiklik, devletin dini inançlara müdahale etmemesi gerektiğini savunsa da, dini inançların toplum hayatındaki rolüne saygı gösterilmesi gerektiğini de kabul eder. Bu nedenle, laiklik sadece devletin değil, aynı zamanda toplumun da din ve devlet işlerini birbirinden ayrı tutmasını önerir.

Laikliğin Felsefi Temelleri

Laikliğin felsefi temelleri, özgürlük, eşitlik ve adalet gibi evrensel değerler üzerine inşa edilmiştir. Aydınlanma düşünürlerinin özellikle savunduğu bu değerler, laikliği toplumsal bir gereklilik haline getirmiştir. Laiklik, bireylerin düşünce özgürlüğünü ve inanç özgürlüğünü koruma altına alır.

Jean-Jacques Rousseau'nun “Toplum Sözleşmesi” adlı eserinde ortaya koyduğu düşünceler, laiklik anlayışını şekillendiren önemli bir felsefi kaynak olmuştur. Rousseau, bireylerin birbirinden bağımsız bir şekilde dini ve toplumsal haklarını kullanabilmeleri gerektiğini savunmuş ve bu düşünceler, laik devlet anlayışının gelişmesine katkı sağlamıştır.

Laiklik ve Din Arasındaki İlişki

Laikliğin, dinle olan ilişkisi genellikle yanlış anlaşılabilir. Laiklik, dinin özel bir alan olduğunu kabul eder, ancak bu, dinin toplumdan tamamen ayrılması gerektiği anlamına gelmez. Laiklik, devletin dinle doğrudan ilişkisini kesmesini savunsa da, bireylerin dini inançlarını özgürce yaşaması gerektiğini savunur.

Laiklik, bireylerin dini inançlarına saygı gösterilmesini ister, fakat dinin devlet yönetimine müdahale etmesini engeller. Laik devletlerde, dinin eğitim, politika, hukuk gibi alanlarda egemen olmasına izin verilmez. Bu durum, din ve devletin birbirinden bağımsız olması gerektiğini savunan laik düşüncenin temelini oluşturur.

Laiklik Hangi Ülkelerde Uygulanmaktadır?

Laiklik ilkesi, birçok ülkede yasal bir zorunluluk haline gelmiştir. Türkiye, Fransa, Hindistan, ABD ve Meksika gibi ülkelerde laiklik, anayasal bir ilke olarak kabul edilmiştir. Ancak, laikliğin uygulanma biçimi, her ülkede farklılıklar gösterebilir.

Örneğin, Fransa'da laiklik, katı bir şekilde uygulanmakta ve dinin devletin herhangi bir alanında varlığına yer verilmemektedir. Türkiye’de ise, laiklik ilkesi, hem hukuki metinlere hem de sosyal yaşama derinlemesine nüfuz etmiştir. Hindistan’da ise, laiklik, dinler arası hoşgörü ve eşitlik ilkesine dayalı olarak farklı bir biçimde uygulanmaktadır.

Laikliğin Zorlukları ve Eleştiriler

Laikliğin, her ülkede farklı bir biçimde uygulanması ve çeşitli toplumsal dinamiklerle etkileşime girmesi, bazı zorlukları beraberinde getirebilir. Din özgürlüğünün ve bireysel hakların savunulması gereken laik toplumlarda, zaman zaman bu hakların ihlali söz konusu olabilir. Örneğin, bazı ülkelerde, devletin dini inançlara saygı gösterdiği ama aynı zamanda bu inançların toplumsal yaşantıya müdahale etmesine izin verdiği durumlar görülebilir.

Laiklik karşıtı eleştiriler, bazen dini kimliklerin öne çıkarılması gerektiğini savunur ve dinin devletin önemli bir parçası olması gerektiğini ifade eder. Bu tür eleştiriler, laikliğin evrensel bir ilke olarak kabul edilmesine karşı çıkan bir perspektifi yansıtır.

Sonuç

Laiklik, modern devlet anlayışında önemli bir yer tutar. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olması gerektiği fikri, bireysel özgürlükleri, eşitliği ve toplumsal barışı sağlama noktasında kritik bir rol oynamaktadır. Laikliğin kökeni, tarihsel ve felsefi süreçlerin birleşimiyle şekillenmiş, Avrupa'da özellikle Aydınlanma düşüncesiyle güçlenmiştir. Bugün dünya genelinde pek çok ülkede laiklik, demokratik bir toplumun temelleri arasında kabul edilmektedir.
 
Üst