Form Kimin Felsefesi? – Bir Hikâyenin İçinden Gelen Soru
Selam dostlar,
Bugün size uzun zamandır aklımı kurcalayan bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki de çoğumuzun içinde bir yerlerde gizlice sorduğu bir sorunun peşinden gideceğiz birlikte: “Form kimin felsefesi?”
Ama merak etmeyin, bu öyle kuru, akademik bir sorgu değil. Bu hikâye biraz kalpten, biraz akıldan; biraz kadınca sezgilerden, biraz da erkekçe planlardan oluşuyor.
Biraz kahvenizi alın, arkanıza yaslanın; çünkü bu hikâye, bir formun sadece çizgilerden ibaret olmadığını anlatacak bize.
---
I. Bölüm – Yarım Kalemle Çizilen Hayat
Bir ofis düşünün. Soğuk floresan ışıklarının altında, günün sonuna yaklaşmış insanlar...
Bilgisayar ekranlarının solgun ışığı yüzlerine vuruyor. Herkes bitirmesi gereken bir “form” üzerinde çalışıyor. İşte bu hikâye, o ofislerden birinde, iki farklı dünyanın çarpıştığı bir akşamda başlıyor.
Elif, ekibin en duyarlı çalışanıydı. Formun içeriğine değil, insanlara odaklanırdı.
“Bu formlar, insanların hikâyelerini boğuyor” derdi hep.
Yan masasında ise Mert otururdu. Sessiz, planlı, net hedeflerle yaşayan bir adamdı.
“Form, düzen demektir Elif. Duygular değil, sonuçlar konuşur” diye yanıt verirdi.
O gün, departman müdürü bir proje verdi:
“Yeni müşteri formunu yeniden tasarlayın. Ama bu sefer, insanları daha iyi anlamamızı sağlasın.”
Elif’in gözleri parladı.
Mert’in zihniyse hemen çalışmaya başladı.
İkisi aynı masada, ama bambaşka dünyalarda formun anlamını aramaya başladılar.
---
II. Bölüm – Kadınca Dokunuşlar ve Erkekçe Planlar
Elif, formun her kutusuna bir hayat hikâyi sığdırmak istiyordu.
İsim, soyisim, adres... bunlar ona kuru geliyordu.
“Burada insanların neden seçtikleri şeyleri anlamalıyız. Mesela ‘sizi bu hizmete yönlendiren duygu neydi?’ diye sorsak...” dedi.
Mert, hemen itiraz etti.
“Elif, bu form bir anket değil. İnsan duygularıyla değil, mantığıyla karar verir. Stratejik düşünmeliyiz.”
Elif gülümsedi.
“Strateji mi? Bence en güçlü strateji, insanın kalbine dokunmaktır.”
Bu diyalog günlerce sürdü.
Biri, “verimlilik” kelimesinin arkasında sistem kurmaya çalışırken;
diğeri, “samimiyet” kelimesinin etrafında bir dünya örüyordu.
---
III. Bölüm – Bir Formdan Fazlası
Bir gece, Elif ofiste tek başına kaldı. Ekrana uzun uzun baktı.
Mert’in düzenli tabloları hâlâ oradaydı; ama soğuk, cansızdı.
Elif, o soğukluğun içine bir “nefes” katmak istedi.
Formun en altına bir satır ekledi:
“Bizi seçerken ne hissettiniz?”
Sabah olduğunda Mert bunu görünce kaşlarını çattı.
“Elif, bu gereksiz bir soru. Hiç kimse o kutuya bir şey yazmaz.”
Elif sadece gülümsedi:
“Yazmaz sanıyorsun... ama biri yazarsa, işte o an formun felsefesi değişir.”
---
IV. Bölüm – Sessiz Bir Cümle, Büyük Bir Anlam
Form yayınlandı.
İlk gün kimse dikkat etmedi o son soruya.
Ama birkaç gün sonra, müşteri verilerinde küçük bir not belirdi.
Bir kadın yazmıştı:
“Beni en çok anlayan form bu oldu.”
O cümle, Elif’in içindeki inancı doğruladı.
Form artık bir belge değil, bir köprüydü.
Bir yanda “mantığın güvenliği”, diğer yanda “duygunun sıcaklığı”.
Mert, o notu gördüğünde sessiz kaldı. Uzun süre ekrana baktı.
Sonra derin bir nefes aldı ve şöyle dedi:
“Belki de haklısın Elif. Form sadece düzen değilmiş… biraz da ruh istermiş.”
---
V. Bölüm – Kimin Felsefesi?
O gün ofiste yeni bir tartışma başladı.
Form kimin felsefesi olmalıydı?
Mert’in mi, aklın yolundan yürüyenlerin mi?
Yoksa Elif’in mi, kalpten hissedenlerin mi?
Belki de ikisinin de...
Çünkü hayat da böyleydi:
Bir yanımız plan yapar, diğer yanımız hislerle hareket eder.
Biri bize “mantıklı ol” der, diğeri “içinden geleni yap.”
Form, bu iki dünyanın birleştiği noktadır.
Bir çizgiyle düzeni, bir boşlukla duyguyu anlatır.
Ve belki de felsefesi şudur:
İnsan, ancak hem aklıyla hem kalbiyle yazdığında tamamlanır.
---
VI. Bölüm – Forumdaşlara Bir Soru
İşte bu yüzden bugün buraya yazıyorum dostlar.
Kimin felsefesi bu form?
Sadece mühendislerin, stratejistlerin mi?
Yoksa bir kelimenin ardına kalbini gizleyen o kadınların mı?
Belki siz de iş yerinizde, ilişkilerinizde, hatta kendi iç dünyanızda bu ikilikle savaşıyorsunuzdur.
Bir yanınız plan yapıyor, diğer yanınız bir hisle yola çıkıyor.
Ve bazen o “formu doldururken” bile bir seçim yapıyoruz farkında olmadan.
---
VII. Bölüm – Belki de Hepimizin
Belki de bu sorunun bir cevabı yok.
Belki de “form”, hepimizin felsefesi.
Erkeğin stratejisiyle kadının sezgisi, aynı kağıtta buluşuyor.
Birisi çerçeveyi çiziyor, diğeri içine renk katıyor.
Elif ve Mert’in hikâyesi, sadece bir ofis hikâyesi değil aslında.
O form, hepimizin hayatında var.
İmzalar atıyoruz, kutucuklar dolduruyoruz, ama aslında kendi varlığımızı yazıyoruz oraya.
---
VIII. Bölüm – Son Satır
O formun en altına, küçük bir cümle yazmak isterdim:
“Belki de asıl cevap, birlikte yazıldığında anlam kazanır.”
Çünkü hiçbir form, tek kalemle tam olmaz.
Ve hiçbir felsefe, sadece aklın ya da sadece kalbin ürünü değildir.
Peki siz ne düşünüyorsunuz dostlar?
Form kimin felsefesi sizce?
Mert’in düzeni mi, Elif’in duygusu mu?
Yoksa bizim, hepimizin hikâyesi mi bu?
Yorumlarınızı okumayı çok isterim…
Belki sizin hikâyeniz, bir sonraki formun felsefesini yazar.
Selam dostlar,
Bugün size uzun zamandır aklımı kurcalayan bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki de çoğumuzun içinde bir yerlerde gizlice sorduğu bir sorunun peşinden gideceğiz birlikte: “Form kimin felsefesi?”
Ama merak etmeyin, bu öyle kuru, akademik bir sorgu değil. Bu hikâye biraz kalpten, biraz akıldan; biraz kadınca sezgilerden, biraz da erkekçe planlardan oluşuyor.
Biraz kahvenizi alın, arkanıza yaslanın; çünkü bu hikâye, bir formun sadece çizgilerden ibaret olmadığını anlatacak bize.
---
I. Bölüm – Yarım Kalemle Çizilen Hayat
Bir ofis düşünün. Soğuk floresan ışıklarının altında, günün sonuna yaklaşmış insanlar...
Bilgisayar ekranlarının solgun ışığı yüzlerine vuruyor. Herkes bitirmesi gereken bir “form” üzerinde çalışıyor. İşte bu hikâye, o ofislerden birinde, iki farklı dünyanın çarpıştığı bir akşamda başlıyor.
Elif, ekibin en duyarlı çalışanıydı. Formun içeriğine değil, insanlara odaklanırdı.
“Bu formlar, insanların hikâyelerini boğuyor” derdi hep.
Yan masasında ise Mert otururdu. Sessiz, planlı, net hedeflerle yaşayan bir adamdı.
“Form, düzen demektir Elif. Duygular değil, sonuçlar konuşur” diye yanıt verirdi.
O gün, departman müdürü bir proje verdi:
“Yeni müşteri formunu yeniden tasarlayın. Ama bu sefer, insanları daha iyi anlamamızı sağlasın.”
Elif’in gözleri parladı.
Mert’in zihniyse hemen çalışmaya başladı.
İkisi aynı masada, ama bambaşka dünyalarda formun anlamını aramaya başladılar.
---
II. Bölüm – Kadınca Dokunuşlar ve Erkekçe Planlar
Elif, formun her kutusuna bir hayat hikâyi sığdırmak istiyordu.
İsim, soyisim, adres... bunlar ona kuru geliyordu.
“Burada insanların neden seçtikleri şeyleri anlamalıyız. Mesela ‘sizi bu hizmete yönlendiren duygu neydi?’ diye sorsak...” dedi.
Mert, hemen itiraz etti.
“Elif, bu form bir anket değil. İnsan duygularıyla değil, mantığıyla karar verir. Stratejik düşünmeliyiz.”
Elif gülümsedi.
“Strateji mi? Bence en güçlü strateji, insanın kalbine dokunmaktır.”
Bu diyalog günlerce sürdü.
Biri, “verimlilik” kelimesinin arkasında sistem kurmaya çalışırken;
diğeri, “samimiyet” kelimesinin etrafında bir dünya örüyordu.
---
III. Bölüm – Bir Formdan Fazlası
Bir gece, Elif ofiste tek başına kaldı. Ekrana uzun uzun baktı.
Mert’in düzenli tabloları hâlâ oradaydı; ama soğuk, cansızdı.
Elif, o soğukluğun içine bir “nefes” katmak istedi.
Formun en altına bir satır ekledi:
“Bizi seçerken ne hissettiniz?”
Sabah olduğunda Mert bunu görünce kaşlarını çattı.
“Elif, bu gereksiz bir soru. Hiç kimse o kutuya bir şey yazmaz.”
Elif sadece gülümsedi:
“Yazmaz sanıyorsun... ama biri yazarsa, işte o an formun felsefesi değişir.”
---
IV. Bölüm – Sessiz Bir Cümle, Büyük Bir Anlam
Form yayınlandı.
İlk gün kimse dikkat etmedi o son soruya.
Ama birkaç gün sonra, müşteri verilerinde küçük bir not belirdi.
Bir kadın yazmıştı:
“Beni en çok anlayan form bu oldu.”
O cümle, Elif’in içindeki inancı doğruladı.
Form artık bir belge değil, bir köprüydü.
Bir yanda “mantığın güvenliği”, diğer yanda “duygunun sıcaklığı”.
Mert, o notu gördüğünde sessiz kaldı. Uzun süre ekrana baktı.
Sonra derin bir nefes aldı ve şöyle dedi:
“Belki de haklısın Elif. Form sadece düzen değilmiş… biraz da ruh istermiş.”
---
V. Bölüm – Kimin Felsefesi?
O gün ofiste yeni bir tartışma başladı.
Form kimin felsefesi olmalıydı?
Mert’in mi, aklın yolundan yürüyenlerin mi?
Yoksa Elif’in mi, kalpten hissedenlerin mi?
Belki de ikisinin de...
Çünkü hayat da böyleydi:
Bir yanımız plan yapar, diğer yanımız hislerle hareket eder.
Biri bize “mantıklı ol” der, diğeri “içinden geleni yap.”
Form, bu iki dünyanın birleştiği noktadır.
Bir çizgiyle düzeni, bir boşlukla duyguyu anlatır.
Ve belki de felsefesi şudur:
İnsan, ancak hem aklıyla hem kalbiyle yazdığında tamamlanır.
---
VI. Bölüm – Forumdaşlara Bir Soru
İşte bu yüzden bugün buraya yazıyorum dostlar.
Kimin felsefesi bu form?
Sadece mühendislerin, stratejistlerin mi?
Yoksa bir kelimenin ardına kalbini gizleyen o kadınların mı?
Belki siz de iş yerinizde, ilişkilerinizde, hatta kendi iç dünyanızda bu ikilikle savaşıyorsunuzdur.
Bir yanınız plan yapıyor, diğer yanınız bir hisle yola çıkıyor.
Ve bazen o “formu doldururken” bile bir seçim yapıyoruz farkında olmadan.
---
VII. Bölüm – Belki de Hepimizin
Belki de bu sorunun bir cevabı yok.
Belki de “form”, hepimizin felsefesi.
Erkeğin stratejisiyle kadının sezgisi, aynı kağıtta buluşuyor.
Birisi çerçeveyi çiziyor, diğeri içine renk katıyor.
Elif ve Mert’in hikâyesi, sadece bir ofis hikâyesi değil aslında.
O form, hepimizin hayatında var.
İmzalar atıyoruz, kutucuklar dolduruyoruz, ama aslında kendi varlığımızı yazıyoruz oraya.
---
VIII. Bölüm – Son Satır
O formun en altına, küçük bir cümle yazmak isterdim:
“Belki de asıl cevap, birlikte yazıldığında anlam kazanır.”
Çünkü hiçbir form, tek kalemle tam olmaz.
Ve hiçbir felsefe, sadece aklın ya da sadece kalbin ürünü değildir.
Peki siz ne düşünüyorsunuz dostlar?
Form kimin felsefesi sizce?
Mert’in düzeni mi, Elif’in duygusu mu?
Yoksa bizim, hepimizin hikâyesi mi bu?
Yorumlarınızı okumayı çok isterim…
Belki sizin hikâyeniz, bir sonraki formun felsefesini yazar.