Ilay
New member
Taş Cilası Var mı? – Bir Kalbin Parlatılma Hikâyesi
Selam forumdaşlar,
Bugün sizlerle biraz içimi dökmek, belki de kendi içimde yıllardır parlatamadığım bir “taşı” anlatmak istiyorum. Hani bazen elinize bir taş alırsınız ya… dışı mattır, sıradan görünür, ama içinde bir ışıltı gizlidir. O ışıltıyı ortaya çıkarmak için sabır, özen ve biraz da sevgi gerekir. İşte ben de size böyle bir taşın hikâyesini anlatmak istiyorum — hem gerçek, hem mecaz, hem de kalbin ta derinlerinden gelen bir hikâye.
---
Bir Taş, Bir Adam, Bir Kadın
Ozan, taş ustasıydı. Babasından kalma küçük bir atölyede çalışır, sabahın erken saatlerinde taşların soğuk yüzüne elleriyle hayat verirdi. Onun için taş, sadece taş değildi. Her birinin içinde gizli bir hikâye, bir karakter, bir direnç vardı.
Bir gün atölyesine Elif geldi. Yanında eski, çatlamış bir mermer parçası vardı. Yıllar önce annesinden kalmış, köşeleri dökülmüş, yüzeyi kararmış bir parça.
“Elimden geldiğince temizledim,” dedi Elif, “ama ne yapsam parlamıyor. Sanki ışığını kaybetmiş gibi.”
Ozan taşı eline aldı, dikkatle inceledi. “Bu taş hâlâ canlı,” dedi. “Sadece doğru cilayı bekliyor.”
Elif hafifçe gülümsedi. “Doğru cilayı mı, yoksa doğru insanı mı?”
---
Erkek Mantığı: Çözüm Arayan Zihin
Ozan, taş gibi düşünürdü. Soğukkanlı, ölçülü, stratejik. Elif’in sözlerindeki duyguyu fark etse de, konuyu çözümle yaklaşarak ele aldı.
“Bu taşın yüzeyinde yılların kiri, nemi ve ihmali var. Önce zımpara gerekir. Sonra sabırla cilalayacağız. Parlayacak, emin ol.”
Elif, sessizce onu izledi. Ozan’ın elleri taşın üzerinde gezindikçe, her hareketinde bir anlam gizliydi. Erkeklerin çoğu gibi o da duygularını işlem basamaklarına dönüştürüyordu. Onun sevgisi, ilgisi ya da merakı; hep “nasıl yapabiliriz, nasıl çözeriz” sorularının içinde saklıydı.
Taşın üzerinde saatler geçti. Toz havada süzüldü, zımpara sesleri yankılandı. Ozan her defasında farklı bir açıdan baktı, farklı bir yöntem denedi. Strateji, dikkat ve titizlikle çalıştı.
Ama o an fark etti ki, taş parlamaya başlarken kendi kalbi de bir ciladan geçiyor gibiydi.
---
Kadın Yüreği: Dokunarak Anlayan Kalp
Elif ise Ozan’ın yanında dururken taşla değil, adamla ilgileniyordu.
“Sen de bu taş gibisin,” dedi bir ara. “Dışın sert ama içinden ışık sızıyor.”
Ozan başını kaldırmadan güldü. “Benim ışığım biraz tozlu galiba.”
Elif cevap verdi: “Belki de sadece doğru eller bekliyor.”
Elif’in yaklaşımı, çözüm bulmaktan çok hissetmek üzerindeydi. Kadınlar bazen bir şeyi düzeltmek için değil, anlamak için dokunurlar. Elif de taşın her yerine, Ozan’ın ellerine, hatta sessizliğine dokunarak anlamaya çalışıyordu.
Taş parlarken, Ozan’ın içindeki buz da çözülüyordu.
---
Bir Taşın Cilası, Bir Kalbin Işıltısı
Gün bittiğinde taş pırıl pırıl olmuştu. Ozan son cilayı sürdü, sonra sessizce kenara çekildi.
Elif taşı avuçlarına aldı. O kadar parlaktı ki, yüzünü yansıtıyordu. Ama o sadece kendini değil, Ozan’ı da gördü o yansımada.
“Elinin değdiği her şey can buluyor,” dedi.
Ozan da usulca cevapladı: “Aslında senin gözlerinde o canı buluyorlar.”
İkisi de sustu. Çünkü bazı anlar kelimelerle bozulmayacak kadar narindir.
Taş parlıyordu. Kalpler de öyle.
---
Forumdaşlara Düşen Pay
Belki siz de böyle bir taş taşıyorsunuzdur içinde. Parlamayan, unutulmuş, köşeye atılmış bir taş. Belki bir ilişki, belki bir hayal, belki de sadece kendi kalbiniz.
Ozan ve Elif’in hikâyesi bana şunu öğretti:
Her taşın cilası vardır. Ama her taş, aynı ellerle parlamaz.
Erkekler genelde “nasıl yaparım?” diye sorar, kadınlar ise “neden hissetmiyorum?” diye.
Belki de ikisinin ortasında bir yerde, taşın gerçek cilası saklıdır: birinin anlaması, diğerinin sabretmesi.
---
Peki Ya Biz?
Taş cilası var mı, yok mu bilmiyorum. Ama biliyorum ki, bir kalbi parlatmak istiyorsan önce tozunu almak gerekiyor.
Bir ilişkiyi, bir dostluğu, hatta kendi benliğini… Cilalamak, parlatmak sabır ister. Her zımpara izi bir hatıradır, her parlama bir yeniden doğuştur.
Ozan taşını parlatırken aslında kendini buldu. Elif ise onun sabrında kendi kalbini.
Belki de hayat dediğimiz şey, hepimizin elinde tuttuğu o taş kadar sade ama o kadar da derindir.
---
Son Söz
Eğer bugün bir taşınız varsa, hemen atmayın. Biraz bakın ona.
Belki sadece ışığını kaybetmiştir. Belki biraz sevgiyle, biraz anlayışla o da yeniden parlar.
Forumdaşlar, siz hiç bir taşı parlatmaya çalıştınız mı?
Ya da biri sizin kalbinizi cilaladı mı hiç?
Yorumlarınızı merak ediyorum…
Belki hep birlikte öğreniriz:
Taş cilası var mı, yoksa sevgi mi zaten en iyi ciladır?
Selam forumdaşlar,
Bugün sizlerle biraz içimi dökmek, belki de kendi içimde yıllardır parlatamadığım bir “taşı” anlatmak istiyorum. Hani bazen elinize bir taş alırsınız ya… dışı mattır, sıradan görünür, ama içinde bir ışıltı gizlidir. O ışıltıyı ortaya çıkarmak için sabır, özen ve biraz da sevgi gerekir. İşte ben de size böyle bir taşın hikâyesini anlatmak istiyorum — hem gerçek, hem mecaz, hem de kalbin ta derinlerinden gelen bir hikâye.
---
Bir Taş, Bir Adam, Bir Kadın
Ozan, taş ustasıydı. Babasından kalma küçük bir atölyede çalışır, sabahın erken saatlerinde taşların soğuk yüzüne elleriyle hayat verirdi. Onun için taş, sadece taş değildi. Her birinin içinde gizli bir hikâye, bir karakter, bir direnç vardı.
Bir gün atölyesine Elif geldi. Yanında eski, çatlamış bir mermer parçası vardı. Yıllar önce annesinden kalmış, köşeleri dökülmüş, yüzeyi kararmış bir parça.
“Elimden geldiğince temizledim,” dedi Elif, “ama ne yapsam parlamıyor. Sanki ışığını kaybetmiş gibi.”
Ozan taşı eline aldı, dikkatle inceledi. “Bu taş hâlâ canlı,” dedi. “Sadece doğru cilayı bekliyor.”
Elif hafifçe gülümsedi. “Doğru cilayı mı, yoksa doğru insanı mı?”
---
Erkek Mantığı: Çözüm Arayan Zihin
Ozan, taş gibi düşünürdü. Soğukkanlı, ölçülü, stratejik. Elif’in sözlerindeki duyguyu fark etse de, konuyu çözümle yaklaşarak ele aldı.
“Bu taşın yüzeyinde yılların kiri, nemi ve ihmali var. Önce zımpara gerekir. Sonra sabırla cilalayacağız. Parlayacak, emin ol.”
Elif, sessizce onu izledi. Ozan’ın elleri taşın üzerinde gezindikçe, her hareketinde bir anlam gizliydi. Erkeklerin çoğu gibi o da duygularını işlem basamaklarına dönüştürüyordu. Onun sevgisi, ilgisi ya da merakı; hep “nasıl yapabiliriz, nasıl çözeriz” sorularının içinde saklıydı.
Taşın üzerinde saatler geçti. Toz havada süzüldü, zımpara sesleri yankılandı. Ozan her defasında farklı bir açıdan baktı, farklı bir yöntem denedi. Strateji, dikkat ve titizlikle çalıştı.
Ama o an fark etti ki, taş parlamaya başlarken kendi kalbi de bir ciladan geçiyor gibiydi.
---
Kadın Yüreği: Dokunarak Anlayan Kalp
Elif ise Ozan’ın yanında dururken taşla değil, adamla ilgileniyordu.
“Sen de bu taş gibisin,” dedi bir ara. “Dışın sert ama içinden ışık sızıyor.”
Ozan başını kaldırmadan güldü. “Benim ışığım biraz tozlu galiba.”
Elif cevap verdi: “Belki de sadece doğru eller bekliyor.”
Elif’in yaklaşımı, çözüm bulmaktan çok hissetmek üzerindeydi. Kadınlar bazen bir şeyi düzeltmek için değil, anlamak için dokunurlar. Elif de taşın her yerine, Ozan’ın ellerine, hatta sessizliğine dokunarak anlamaya çalışıyordu.
Taş parlarken, Ozan’ın içindeki buz da çözülüyordu.
---
Bir Taşın Cilası, Bir Kalbin Işıltısı
Gün bittiğinde taş pırıl pırıl olmuştu. Ozan son cilayı sürdü, sonra sessizce kenara çekildi.
Elif taşı avuçlarına aldı. O kadar parlaktı ki, yüzünü yansıtıyordu. Ama o sadece kendini değil, Ozan’ı da gördü o yansımada.
“Elinin değdiği her şey can buluyor,” dedi.
Ozan da usulca cevapladı: “Aslında senin gözlerinde o canı buluyorlar.”
İkisi de sustu. Çünkü bazı anlar kelimelerle bozulmayacak kadar narindir.
Taş parlıyordu. Kalpler de öyle.
---
Forumdaşlara Düşen Pay
Belki siz de böyle bir taş taşıyorsunuzdur içinde. Parlamayan, unutulmuş, köşeye atılmış bir taş. Belki bir ilişki, belki bir hayal, belki de sadece kendi kalbiniz.
Ozan ve Elif’in hikâyesi bana şunu öğretti:
Her taşın cilası vardır. Ama her taş, aynı ellerle parlamaz.
Erkekler genelde “nasıl yaparım?” diye sorar, kadınlar ise “neden hissetmiyorum?” diye.
Belki de ikisinin ortasında bir yerde, taşın gerçek cilası saklıdır: birinin anlaması, diğerinin sabretmesi.
---
Peki Ya Biz?
Taş cilası var mı, yok mu bilmiyorum. Ama biliyorum ki, bir kalbi parlatmak istiyorsan önce tozunu almak gerekiyor.
Bir ilişkiyi, bir dostluğu, hatta kendi benliğini… Cilalamak, parlatmak sabır ister. Her zımpara izi bir hatıradır, her parlama bir yeniden doğuştur.
Ozan taşını parlatırken aslında kendini buldu. Elif ise onun sabrında kendi kalbini.
Belki de hayat dediğimiz şey, hepimizin elinde tuttuğu o taş kadar sade ama o kadar da derindir.
---
Son Söz
Eğer bugün bir taşınız varsa, hemen atmayın. Biraz bakın ona.
Belki sadece ışığını kaybetmiştir. Belki biraz sevgiyle, biraz anlayışla o da yeniden parlar.
Forumdaşlar, siz hiç bir taşı parlatmaya çalıştınız mı?
Ya da biri sizin kalbinizi cilaladı mı hiç?
Yorumlarınızı merak ediyorum…
Belki hep birlikte öğreniriz:
Taş cilası var mı, yoksa sevgi mi zaten en iyi ciladır?