Cansu
New member
Selam dostlar! Bugün size “gaflet” kelimesinin Osmanlıca’daki anlamını bir hikâyeyle anlatmak istiyorum
Bir kelime bazen sadece sözlükteki karşılığıyla değil, yaşanmışlıklarla daha iyi anlaşılır. Osmanlıca’da “gaflet” dalgınlık, uyanıklık hâlinden uzaklık, dikkatsizlik ve bazen de “hakikati görmezden gelme” anlamına gelir. Ama gelin bunu kuru kuruya değil, bir hikâyenin içinden deneyimleyelim.
Hikâyenin başlangıcı: Kervansarayda bir akşam
Yıl 1648, İstanbul’dan Halep’e giden kervanın mola verdiği bir kervansaray… Akşam çökmüş, yolcular ateş başında toplanmış. Herkes günün yorgunluğunu atarken, yaşlı derviş Hasan Ağa sözü açıyor:
— Evlatlarım, bugün yolda bir hâdise gördüm, işte bu hâl tam da “gaflet”tir.
Orada bulunanlardan tüccar Yusuf hemen lafa atlıyor:
— Hocam, öyle mi dersiniz? Anlatın da bilelim. Zira ticarette gaflete düşmek zarar getirir.
Yanlarında genç Zeynep Hanım da var; merakla dinliyor. Onun için “gaflet” sadece kişisel değil, insan ilişkilerinde de bir mesele.
Gafletin sahnesi: Kaybolan devecinin hikâyesi
Yolculuk sırasında kervanın bir devecisi, yoldaki işaret taşlarını dalgınlıkla görmezden geliyor. Yolu kaybediyor, devenin yularını sıkı tutmadığı için hayvan da başka bir yöne gidiyor. Sonunda hem kendi kayboluyor hem de kervan gecikiyor.
İşte Hasan Ağa burada sözü alıyor:
— Evlatlarım, gaflet budur! Gözünün önündekini görmemek, kulağına geleni duymamak. Osmanlıca’da gaflet, “uyanık olmamanın” adıdır. Devenin yularını bırakmak gibi… İnsan da hakikatin yularını bırakırsa yolunu şaşırır.
Erkeklerin stratejik yorumu: Yusuf’un bakışı
Tüccar Yusuf, olaya ticaret gözüyle bakıyor:
— Demek ki hocam, gaflet bize zararı olan her dikkatsizliktir. Eğer bir tacir malını yanlış tartarsa, borcunu günü gelmeden hesaplamazsa işte o da gaflettir. Çözüm nedir? Defteri doğru tutmak, her gün hesabı gözden geçirmek.
Yusuf’un yaklaşımı stratejik ve çözüm odaklı: “Gaflet varsa, planla ve tedbirle ortadan kaldır.”
Kadınların empatik yorumu: Zeynep’in bakışı
Genç Zeynep ise olaya daha insani bir gözle bakıyor:
— Doğrudur ama Yusuf Ağa, devecinin hâlini de düşünmek gerek. Günlerdir yol yürüyor, belki uykusuz kaldı. Bazen insan yorgunluktan gaflete düşer. Yani gaflet sadece hata değil, insanın zaafıdır da. Böyle bir durumda birbirimizi uyarıp korumalıyız.
Zeynep’in bakışı ilişkisel ve empatik: “Gafleti sadece kişisel kusur değil, paylaşılması gereken bir insanlık hâli” olarak görüyor.
Kervansaray sohbeti: Gafletin farklı yüzleri
O gece ateş başında herkes kendi yorumunu yapıyor:
- Bir seyyah: “Gaflet, pusulasız yola çıkmak gibidir.”
- Bir asker: “Savaşta gaflet, düşmanı görmezden gelmektir; bunun bedeli ağırdır.”
- Bir aşçı: “Kazanın altını yakmayı unutursan, yemek yanar; işte mutfağın gafleti de budur.”
Herkes kendi mesleğine göre gafleti tanımlıyor. Bu da gösteriyor ki Osmanlıca’da “gaflet” kelimesi tek bir alana değil, hayatın her yönüne dokunuyor.
Geleceğe sorular: Biz bugün gaflete nerede düşüyoruz?
Forumda tartışmayı derinleştirecek birkaç soru da aklıma geliyor:
- Acaba biz bugün teknolojiyle uğraşırken insan ilişkilerinde gaflete düşüyor muyuz?
- İşimizi planlarken kalbimizi ihmal etmek de bir çeşit gaflet değil mi?
- Hepimiz stratejik önlemler mi almalıyız, yoksa empatiyle birbirimizi uyararak mı bu hâlden kurtulmalıyız?
Hikâyenin bitişi: Dervişin öğüdü
Gece ilerlerken Hasan Ağa sözünü şöyle tamamlıyor:
— Evlatlarım, Osmanlıca’da gaflet, sadece dalgınlık değil; “uyanışa muhtaç olmak” demektir. İnsan gaflete düşer ama hatırlatılırsa uyanır. O yüzden her birimiz hem kendi yolumuza dikkat edelim hem de dostumuzu gafletten uyandıralım.
Kervandakiler başlarını sallıyor. Yusuf defterini çıkarıp ertesi günün ticaret hesabını yapmaya koyuluyor. Zeynep ise devecinin yanına gidip “iyi misin?” diye soruyor. İşte böyle, erkekler çözümün stratejisini kurarken, kadınlar insanın yükünü hafifletiyor.
Son söz: Gaflet bir kelime değil, bir ders
Osmanlıca’da “gaflet”, uyanıklık hâlinden uzak kalmak, dalgınlık, hakikati göz ardı etmektir. Ama hikâyeden anlıyoruz ki, bu kelime sadece geçmişin değil bugünün de aynası. Kimimiz deftere bakarak çözüm bulur, kimimiz gönle bakarak ilişki kurar. Ama sonuçta gafleti aşmanın yolu, hem aklı hem kalbi aynı sofrada buluşturmaktan geçer.
Peki dostlar, sizce bugünün dünyasında en büyük gafletimiz nedir?
Bir kelime bazen sadece sözlükteki karşılığıyla değil, yaşanmışlıklarla daha iyi anlaşılır. Osmanlıca’da “gaflet” dalgınlık, uyanıklık hâlinden uzaklık, dikkatsizlik ve bazen de “hakikati görmezden gelme” anlamına gelir. Ama gelin bunu kuru kuruya değil, bir hikâyenin içinden deneyimleyelim.
Hikâyenin başlangıcı: Kervansarayda bir akşam
Yıl 1648, İstanbul’dan Halep’e giden kervanın mola verdiği bir kervansaray… Akşam çökmüş, yolcular ateş başında toplanmış. Herkes günün yorgunluğunu atarken, yaşlı derviş Hasan Ağa sözü açıyor:
— Evlatlarım, bugün yolda bir hâdise gördüm, işte bu hâl tam da “gaflet”tir.
Orada bulunanlardan tüccar Yusuf hemen lafa atlıyor:
— Hocam, öyle mi dersiniz? Anlatın da bilelim. Zira ticarette gaflete düşmek zarar getirir.
Yanlarında genç Zeynep Hanım da var; merakla dinliyor. Onun için “gaflet” sadece kişisel değil, insan ilişkilerinde de bir mesele.
Gafletin sahnesi: Kaybolan devecinin hikâyesi
Yolculuk sırasında kervanın bir devecisi, yoldaki işaret taşlarını dalgınlıkla görmezden geliyor. Yolu kaybediyor, devenin yularını sıkı tutmadığı için hayvan da başka bir yöne gidiyor. Sonunda hem kendi kayboluyor hem de kervan gecikiyor.
İşte Hasan Ağa burada sözü alıyor:
— Evlatlarım, gaflet budur! Gözünün önündekini görmemek, kulağına geleni duymamak. Osmanlıca’da gaflet, “uyanık olmamanın” adıdır. Devenin yularını bırakmak gibi… İnsan da hakikatin yularını bırakırsa yolunu şaşırır.
Erkeklerin stratejik yorumu: Yusuf’un bakışı
Tüccar Yusuf, olaya ticaret gözüyle bakıyor:
— Demek ki hocam, gaflet bize zararı olan her dikkatsizliktir. Eğer bir tacir malını yanlış tartarsa, borcunu günü gelmeden hesaplamazsa işte o da gaflettir. Çözüm nedir? Defteri doğru tutmak, her gün hesabı gözden geçirmek.
Yusuf’un yaklaşımı stratejik ve çözüm odaklı: “Gaflet varsa, planla ve tedbirle ortadan kaldır.”
Kadınların empatik yorumu: Zeynep’in bakışı
Genç Zeynep ise olaya daha insani bir gözle bakıyor:
— Doğrudur ama Yusuf Ağa, devecinin hâlini de düşünmek gerek. Günlerdir yol yürüyor, belki uykusuz kaldı. Bazen insan yorgunluktan gaflete düşer. Yani gaflet sadece hata değil, insanın zaafıdır da. Böyle bir durumda birbirimizi uyarıp korumalıyız.
Zeynep’in bakışı ilişkisel ve empatik: “Gafleti sadece kişisel kusur değil, paylaşılması gereken bir insanlık hâli” olarak görüyor.
Kervansaray sohbeti: Gafletin farklı yüzleri
O gece ateş başında herkes kendi yorumunu yapıyor:
- Bir seyyah: “Gaflet, pusulasız yola çıkmak gibidir.”
- Bir asker: “Savaşta gaflet, düşmanı görmezden gelmektir; bunun bedeli ağırdır.”
- Bir aşçı: “Kazanın altını yakmayı unutursan, yemek yanar; işte mutfağın gafleti de budur.”
Herkes kendi mesleğine göre gafleti tanımlıyor. Bu da gösteriyor ki Osmanlıca’da “gaflet” kelimesi tek bir alana değil, hayatın her yönüne dokunuyor.
Geleceğe sorular: Biz bugün gaflete nerede düşüyoruz?
Forumda tartışmayı derinleştirecek birkaç soru da aklıma geliyor:
- Acaba biz bugün teknolojiyle uğraşırken insan ilişkilerinde gaflete düşüyor muyuz?
- İşimizi planlarken kalbimizi ihmal etmek de bir çeşit gaflet değil mi?
- Hepimiz stratejik önlemler mi almalıyız, yoksa empatiyle birbirimizi uyararak mı bu hâlden kurtulmalıyız?
Hikâyenin bitişi: Dervişin öğüdü
Gece ilerlerken Hasan Ağa sözünü şöyle tamamlıyor:
— Evlatlarım, Osmanlıca’da gaflet, sadece dalgınlık değil; “uyanışa muhtaç olmak” demektir. İnsan gaflete düşer ama hatırlatılırsa uyanır. O yüzden her birimiz hem kendi yolumuza dikkat edelim hem de dostumuzu gafletten uyandıralım.
Kervandakiler başlarını sallıyor. Yusuf defterini çıkarıp ertesi günün ticaret hesabını yapmaya koyuluyor. Zeynep ise devecinin yanına gidip “iyi misin?” diye soruyor. İşte böyle, erkekler çözümün stratejisini kurarken, kadınlar insanın yükünü hafifletiyor.
Son söz: Gaflet bir kelime değil, bir ders
Osmanlıca’da “gaflet”, uyanıklık hâlinden uzak kalmak, dalgınlık, hakikati göz ardı etmektir. Ama hikâyeden anlıyoruz ki, bu kelime sadece geçmişin değil bugünün de aynası. Kimimiz deftere bakarak çözüm bulur, kimimiz gönle bakarak ilişki kurar. Ama sonuçta gafleti aşmanın yolu, hem aklı hem kalbi aynı sofrada buluşturmaktan geçer.
Peki dostlar, sizce bugünün dünyasında en büyük gafletimiz nedir?