Cansu
New member
Karadeniz Somonu Ne Zaman?
Bir Balıkçı Kasabasının Hikâyesi
Bazen hayatın getirdiği en basit şeyler, içimizde en derin izleri bırakır. Bu yazıyı, yalnızca Karadeniz'in hırçın dalgalarından, o masum ve sabırlı balıkçılardan değil, aynı zamanda bu denizle ve onunla geçirdiğimiz zamanla bağlı hissettiklerimizden de bahsetmek için yazıyorum. Biliyorum, çoğumuzun ruhunda Karadeniz'in kokusu hâlâ taze, rüzgârı hâlâ yüzümüzde. Biraz eski, biraz nostaljik belki ama işte o soruyu hep sorarız; “Karadeniz Somonu ne zaman?”
Bunu ilk kez sordum, bir yaz akşamıydı. Ebeveynimle birlikte, Karadeniz'in incisi bir köydeydik. Denizin sesi, dalgaların birbirine fısıldadığı gizli sırları gibi, bize huzur veriyordu. Ama asıl önemli olan, somonun ne zaman olacağıydı. Bu basit soru, aslında yılların birikimiyle gelişen bir anlam taşır olmuştu. Somon, hayatımızdaki o küçük ama çok değerli anları, ailenin, dostların ve denizin buluştuğu zamanları hatırlatıyordu.
Her şey bir sabah, güneş henüz doğarken başladı. Ayşe, yıllardır tanıdığım, çok sevdiğim bir arkadaşım, bana bu soruyu ilk soran kişi oldu. Bu soruyla bir bağ kurmuştu, somonun zamanı. O, Karadeniz'in sırlarını ve dertlerini çok iyi biliyor, her dalgada bir hikaye anlatır, her martı çığlığında bir hatıra saklar. Fakat Ayşe’nin derdi farklıydı; somon, onun için sadece bir balık değil, bir anlam, bir beklentiydi.
Erkeklerin Stratejik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımı
Ayşe'nin sorduğu soruya ilk cevabım, belki de karakterimin tipik bir özelliği olan çözüm odaklılıkla şekillendi. Kendimi hep strateji üreten biri olarak görürüm. Ayşe'nin sorusuna cevap verirken, “Karadeniz somonu, Mayıs sonunda başlar, Haziran’ın başında en lezzetli hâline gelir. Ama sen biraz erken geldin, biraz daha beklemen gerek,” dedim. O kadar kesindi ki, sanki bu, yalnızca takvimde bir tarih gibi, ama aslında içimden bir şey daha vardı. Ayşe’nin sabırsızlığı, beni de biraz duygusal hale getirdi.
Kendi içinde belki de zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark edemeyen biri için, bu tür cevaplar sadece bir yönüyle bir çözüm sunardı. Ama ben Ayşe’ye çözüm sunduğumu sanırken, aslında ne kadar eksik kaldığımı fark ettim. Onun sadece somonu beklemediğini, aslında hayatının o anını, geçirdiği zamanı ve insanlarla olan ilişkisini de beklediğini anlayamadım.
Kadınların Empatik ve İlişkisel Yaklaşımları
Ayşe, yanımda bir süre sessiz kaldı. Yüzünde bir gülümseme vardı ama bu, dışarıdan fark edilmeyecek kadar inceydi. Bir an, sadece dalgaların sesini dinledik. Ayşe bir süre sonra, “Biliyorum, ama aslında somon bir balık değil, hayatın kendisi. O anı ve zamanı beklemek… O yüzden soruyorum ya, ne zaman?” dedi.
O an fark ettim ki, Ayşe’nin sorduğu soru bir balıkla ilgili değil, içsel bir anlam taşıyor. Somon, onun için beklemek, sabır ve sonrasında gelen bir ödüldü. Somon, yaşamın o özel anlarını biriktirmek gibiydi. Bir süre sonra farkına vardım ki, erkeklerin çözüm odaklı ve zamanla ilişkili bakış açısı, aslında duygusal derinlikten ne kadar uzak kalabiliyor. Ayşe'nin bakış açısı ise, bu somonun zamanını beklemenin ötesinde, ona verilen değer, zamanın içinde var olan anların tümüydü.
Birlikte Beklediğimiz O An
O sabahı, Karadeniz'in dalgaları hiç olmadıkları kadar nazikti. Somonun zamanı gelmişti. Ama bu, yalnızca balığın zamanını değil, bizlerin zamanını da anlatıyordu. Birbirimize söylediklerimizin ötesinde, bazen sessizliğimizle, gözlerimizle çok daha fazlasını paylaştık. Ayşe'nin sabrı ve duygusal zekâsı, bana gerçek anlamda somonun ne olduğunu öğretmişti.
Bir gün sonra, balıkçı tekneleri denize açıldığında, onları izledik. Birkaç saat sonra, taze bir Karadeniz somonu soframıza geldi. Bu balığın kokusu, o kadar farklıydı ki. İnsanın kalbinde bir şeyleri uyandıran, içini ısıtan bir tat vardı. O anı Ayşe’ye her hatırladığımda, “Somonun zamanı değil, hayatın zamanıdır,” derim.
Bir Sorunun Ardında Yatan Derinlik
Karadeniz somonu, sadece bir balık değil, Karadeniz’in hüzünlü ve huzurlu zamanlarıyla, insanlar arasındaki derin bağları simgeliyor. Erkekler, bu zamanı çözüm odaklı düşünürken, kadınlar o anın arkasındaki anlamı ve duyguyu hissediyor. Karadeniz somonu, belki de bir daha bu kadar anlamlı olmayacak bir zamanın, bir anın sembolüdür.
Peki, sizce Karadeniz somonu ne zaman? Yorumlarda bu soruyu birlikte tartışalım. Sizce, bir anı beklemek mi daha önemlidir, yoksa o anı anında yakalamak mı?
Bir Balıkçı Kasabasının Hikâyesi
Bazen hayatın getirdiği en basit şeyler, içimizde en derin izleri bırakır. Bu yazıyı, yalnızca Karadeniz'in hırçın dalgalarından, o masum ve sabırlı balıkçılardan değil, aynı zamanda bu denizle ve onunla geçirdiğimiz zamanla bağlı hissettiklerimizden de bahsetmek için yazıyorum. Biliyorum, çoğumuzun ruhunda Karadeniz'in kokusu hâlâ taze, rüzgârı hâlâ yüzümüzde. Biraz eski, biraz nostaljik belki ama işte o soruyu hep sorarız; “Karadeniz Somonu ne zaman?”
Bunu ilk kez sordum, bir yaz akşamıydı. Ebeveynimle birlikte, Karadeniz'in incisi bir köydeydik. Denizin sesi, dalgaların birbirine fısıldadığı gizli sırları gibi, bize huzur veriyordu. Ama asıl önemli olan, somonun ne zaman olacağıydı. Bu basit soru, aslında yılların birikimiyle gelişen bir anlam taşır olmuştu. Somon, hayatımızdaki o küçük ama çok değerli anları, ailenin, dostların ve denizin buluştuğu zamanları hatırlatıyordu.
Her şey bir sabah, güneş henüz doğarken başladı. Ayşe, yıllardır tanıdığım, çok sevdiğim bir arkadaşım, bana bu soruyu ilk soran kişi oldu. Bu soruyla bir bağ kurmuştu, somonun zamanı. O, Karadeniz'in sırlarını ve dertlerini çok iyi biliyor, her dalgada bir hikaye anlatır, her martı çığlığında bir hatıra saklar. Fakat Ayşe’nin derdi farklıydı; somon, onun için sadece bir balık değil, bir anlam, bir beklentiydi.
Erkeklerin Stratejik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımı
Ayşe'nin sorduğu soruya ilk cevabım, belki de karakterimin tipik bir özelliği olan çözüm odaklılıkla şekillendi. Kendimi hep strateji üreten biri olarak görürüm. Ayşe'nin sorusuna cevap verirken, “Karadeniz somonu, Mayıs sonunda başlar, Haziran’ın başında en lezzetli hâline gelir. Ama sen biraz erken geldin, biraz daha beklemen gerek,” dedim. O kadar kesindi ki, sanki bu, yalnızca takvimde bir tarih gibi, ama aslında içimden bir şey daha vardı. Ayşe’nin sabırsızlığı, beni de biraz duygusal hale getirdi.
Kendi içinde belki de zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark edemeyen biri için, bu tür cevaplar sadece bir yönüyle bir çözüm sunardı. Ama ben Ayşe’ye çözüm sunduğumu sanırken, aslında ne kadar eksik kaldığımı fark ettim. Onun sadece somonu beklemediğini, aslında hayatının o anını, geçirdiği zamanı ve insanlarla olan ilişkisini de beklediğini anlayamadım.
Kadınların Empatik ve İlişkisel Yaklaşımları
Ayşe, yanımda bir süre sessiz kaldı. Yüzünde bir gülümseme vardı ama bu, dışarıdan fark edilmeyecek kadar inceydi. Bir an, sadece dalgaların sesini dinledik. Ayşe bir süre sonra, “Biliyorum, ama aslında somon bir balık değil, hayatın kendisi. O anı ve zamanı beklemek… O yüzden soruyorum ya, ne zaman?” dedi.
O an fark ettim ki, Ayşe’nin sorduğu soru bir balıkla ilgili değil, içsel bir anlam taşıyor. Somon, onun için beklemek, sabır ve sonrasında gelen bir ödüldü. Somon, yaşamın o özel anlarını biriktirmek gibiydi. Bir süre sonra farkına vardım ki, erkeklerin çözüm odaklı ve zamanla ilişkili bakış açısı, aslında duygusal derinlikten ne kadar uzak kalabiliyor. Ayşe'nin bakış açısı ise, bu somonun zamanını beklemenin ötesinde, ona verilen değer, zamanın içinde var olan anların tümüydü.
Birlikte Beklediğimiz O An
O sabahı, Karadeniz'in dalgaları hiç olmadıkları kadar nazikti. Somonun zamanı gelmişti. Ama bu, yalnızca balığın zamanını değil, bizlerin zamanını da anlatıyordu. Birbirimize söylediklerimizin ötesinde, bazen sessizliğimizle, gözlerimizle çok daha fazlasını paylaştık. Ayşe'nin sabrı ve duygusal zekâsı, bana gerçek anlamda somonun ne olduğunu öğretmişti.
Bir gün sonra, balıkçı tekneleri denize açıldığında, onları izledik. Birkaç saat sonra, taze bir Karadeniz somonu soframıza geldi. Bu balığın kokusu, o kadar farklıydı ki. İnsanın kalbinde bir şeyleri uyandıran, içini ısıtan bir tat vardı. O anı Ayşe’ye her hatırladığımda, “Somonun zamanı değil, hayatın zamanıdır,” derim.
Bir Sorunun Ardında Yatan Derinlik
Karadeniz somonu, sadece bir balık değil, Karadeniz’in hüzünlü ve huzurlu zamanlarıyla, insanlar arasındaki derin bağları simgeliyor. Erkekler, bu zamanı çözüm odaklı düşünürken, kadınlar o anın arkasındaki anlamı ve duyguyu hissediyor. Karadeniz somonu, belki de bir daha bu kadar anlamlı olmayacak bir zamanın, bir anın sembolüdür.
Peki, sizce Karadeniz somonu ne zaman? Yorumlarda bu soruyu birlikte tartışalım. Sizce, bir anı beklemek mi daha önemlidir, yoksa o anı anında yakalamak mı?