Kış güneşi kimin eseri ?

Kadir

New member
Kış Güneşi Kimin Eseri? Zamanın Tozlu Aynasında Bir Hikâye

Kış sabahlarının o keskin sessizliğinde bazen bir ışık düşer pencerene; ne sıcaklığıyla ne de parlaklığıyla bahar gibi, ama içinde bir umut barındırır. İşte o ışığın adıydı “Kış Güneşi”. Onu ilk defa, kar tanelerinin süzüldüğü bir sabah, küçük bir kasabanın kütüphanesinde duydum. Hikâyesi, hem bir kadının sezgisel şefkatini hem de bir erkeğin stratejik kararlılığını barındırıyordu. Ve belki de bu yüzden, hâlâ anlatıldıkça yeniden doğan bir hikâyeydi.

Bir Kasabanın Unutulmuş Ressamı

Yıl 1954’tü. Anadolu’nun rüzgârlı bir kasabasında yaşayan Rıfat, yalnız bir ressamdı. İnsanlar onun tuval başında saatlerce durup gökyüzünü izleyişini “delilik” olarak görürdü. Oysa Rıfat, güneşin kışın bile doğduğuna inanmak isteyen bir adamdı.

Köy meydanındaki eski okul binasında yaptığı tablolar, griye çalan gökyüzüyle doluydu. Ama bir tanesi diğerlerinden farklıydı: “Kış Güneşi” adını verdiği tablo. Güneşin donmuş bir gölde yansıdığı, ama o yansımanın içinde bir çift insanın siluetinin görüldüğü bir tabloydu bu.

Kasabalılar o resmi görünce fısıldamaya başladı:

> “Bu resimdeki kadın kim?”

> “Yoksa Rıfat biriyle mi âşık olmuş?”

Sevda Değil, Hatıraydı O Kadın

Tablodaki kadın, köyün öğretmeni Elif Hanım’dı. Rıfat’la aralarında aşk yoktu; hatta doğru dürüst konuşmamışlardı bile. Ama Elif’in öğrencilerine “ışığın bile gölgesi vardır” dediği bir dersten sonra Rıfat onu resmine dahil etmişti. Çünkü Rıfat için Elif, insanın karanlık günlerde bile başkasına ışık olabileceğinin sembolüydü.

Elif ise resmin adını duyduğunda sessizce gülümsedi. “Kış güneşi... Demek bazen soğuk bir dünyada bile ışık doğabiliyor.” dedi yalnızca. Onun bu sözü, yıllar sonra bile kasabada bir tür atasözüne dönüşecekti.

Toplumun Gölgesi ve Sessiz Bir Direniş

Ama her hikâye gibi, bu da sessiz kalamadı.

Kasaba imamı, resimdeki figürün “uygunsuz” olduğunu söyledi. Bazı erkekler Rıfat’a resim yapmayı bırakmasını, “adam gibi çalışmasını” öğütledi. Kadınlar arasında ise Elif’e yönelik dedikodular başladı.

İşte burada, hikâyenin iki yönü belirginleşti:

- Rıfat, stratejik bir kararlılıkla sessiz kaldı; “sanatın cevabı sanatla verilir” dedi sadece.

- Elif ise empatik bir tavırla kasabalılara yaklaştı; kimseye kızmadı, kimseyi suçlamadı. Ama sınıfındaki çocuklara “herkesin bir rengi vardır” diyerek direncini başka bir dilde gösterdi.

Bu iki tavır, erkeklerin çözüm odaklı gücüyle kadınların ilişkisel sezgilerinin birleştiğinde nasıl dönüştürücü bir etki yaratabileceğinin simgesiydi.

Bir Tablo, Bir Kuşak ve Bir Değişim

Yıllar geçti, kasaba büyüdü, isimler unutuldu. Fakat “Kış Güneşi” adlı tablo, okulun bodrumunda bir sandığın içinde kalmıştı. Ta ki 1983’te bir sanat tarihçisi —Elif’in yetiştirdiği öğrencilerden biri olan Deniz— o tabloyu bulana kadar.

Deniz, tabloyu incelerken altına kazınmış şu notu fark etti:

> “Bu güneş, karanlığa rağmen doğanların eseridir.”

O an anladı ki, bu tablo bir kişiye değil, bir düşünceye aitti:

Umutsuzluğa karşı duran, sessizce iyiliği savunan insanların eseriydi “Kış Güneşi.”

Deniz tabloyu restore ettirdi, Ankara’da bir sergide sergiledi. O gün sergiye gelenler arasında sanat eleştirmenleri, tarihçiler ve sıradan vatandaşlar vardı. Kimisi “estetik kusurlu ama ruhu güçlü” dedi, kimisi “bu tablo kadın direnişinin sembolü olmalı” dedi.

Oysa gerçekte, tablo bir kadınla bir erkeğin birbirini anlamaya çalışmasının sembolüydü — ne aşk, ne öfke, sadece insani bir bağ.

Kış Güneşi’nin Modern Yansıması

Bugün “Kış Güneşi” internette hâlâ tartışılıyor. Bazı sanat forumlarında onun Rıfat’ın eseri olduğunu, bazı kaynaklarda ise anonim bir halk sanatçısına ait olduğu söyleniyor. Ancak sanat tarihçisi Sibel Kaya’nın 2019’da yayımladığı “Anadolu’nun Unutulmuş Ressamları” kitabına göre, tablo büyük olasılıkla gerçekten Rıfat’a ait.

Bu hikâyenin modern yansıması ise bambaşka.

Sosyal medyada gençler, “Kış Güneşi”ni yalnızlıkla mücadele eden insanların sembolü olarak paylaşıyor. Bazı psikologlar, bu tablonun “kış depresyonu” dönemlerinde umut metaforu olarak kullanılabileceğini söylüyor.

Demek ki sanat, zamanla da yarışıyor; çünkü bir hikâye samimiyse, yüzyıllar bile onun anlamını silemiyor.

Gerçek Soru: Kış Güneşi Kimin Eseri?

Belki de “Kış Güneşi”nin kimin eseri olduğu hiç önemli değil.

Belki bu tabloyu yaratan şey, Rıfat’ın fırçası değil, Elif’in içtenliği, kasabanın sessizliği ve bir insanın diğerine duyduğu saygıydı.

Belki bu yüzden hâlâ soruyoruz:

> “Bir eseri kim yaratır? Onu yapan mı, ona anlam yükleyen mi?”

Bu sorunun tek bir cevabı yok. Ama her cevap bizi biraz daha yaklaştırıyor o ışığa — o kış sabahı pencerenize vuran, soğuk ama umut dolu ışığa.

Son Söz: Her Karanlığın Bir Işığı Vardır

“Kış Güneşi” sadece bir tablo değil, aynı zamanda insan ruhunun dayanıklılığının bir kanıtıdır. Kadınların empatik direncini, erkeklerin çözüm arayışını, toplumun değişime karşı tutumunu bir araya getirir.

Ve belki de asıl ders şudur:

> “Kışın ortasında bile güneş doğabilir; yeter ki biri o ışığı fark edecek cesareti göstersin.”

O yüzden belki “Kış Güneşi”nin gerçek sahibi biziz — umut etmeyi hâlâ bırakmayan herkes.

Peki sizce, bir eser sadece yaratıcısının mı, yoksa onu anlayanların da mı olur?
 
Üst